13 Aralık 2010 Pazartesi

Gecikmiş MiM :)


Neredeyse bir ay önce cevaplamam gereken MİM.
Sevgili arkadaşım Kitap Kurduma önce çok teşekkür ediyor sonra da geçikme için özürlerimi bildiriyorum:)

Mimin konusu şu;

Kitaplığınızın karşına geçin. Gözlerinizi kapatın. Derin bir nefes
alın. Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin. Şimdi gözlerinizi açın. Bir kitap seçmiş durumdasınız. O kitabı satın aldığınız ya da hediye gelmişte olabilir anı hatırlamaya çalışın. İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın. Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin. Evet, ne güzel bir koku bu! 55. sayfayı bulun. Sayfayı tekrar okuyun. Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın. Daha sonra siz de arkadaşlarınızdan üç tanesine cevaplaması için gönderin.
Mim Kuralları:
- Mimlenenler mimi cevaplamak zorundadırlar, mim bozulamaz.
- Mimin bozulması teklif dahi edilemez.
- Mim yalnızca 3 kişiye gönderilebilir.
- Karşılıklı mimlemeler yasaktır.
- Mim, her bir blog içi
n sadece bir kez cevaplanabilir.
- Mim kurallarının ilk 6 maddesi değiştirilemez.

Ben de sevgili Kitap Kurdu arkadaşım gibi kitaplıklarımdan hangisinin hangi bölümünün önünde duracağımı bilemedim önce:) Sonra evlenmeden önce okuduklarım çekti beni kendine. Gözlerimi kapadım... Ve... Tam 12 yıl önce okuduğum Pastoral Senfoni'yle buluştu ellerim...

İşte 55. sayfadan bir alıntı:

"Karımla konuştuğum gün Gertrude'u götürüp Madam Louise'e teslim ettim. Önceden kararlaştırdığım gibi, günlük işlerimden fırsat buldukça onu ziyaret ediyordum. Kimi zaman birkaç saat, kimi zaman ancak birkaç dakika ayırabiliyordum. zavallı kız, beklediğimden daha anlayışlı davranıyordu. Bugün hava çok güzel. Oldukça da boş zamanım var. Madan Louise'nin evine gidip Gertrude'u aldım ve ormana gezintiye çıkardım. Curaların sık kıvrımlarına kadar yürüdük. ..."

Bu da bir yaprak daha çevirdiğimde karşıma çıkan... Mim'e dahil olmasa da paylaşmak istedim:)

Kitabımı karıştırırken düşündüm de... Okuyup, tadı damağımda kalıp bir gün tekrar okumayı istediğim ama asla geri dönüp okumaya zaman bulamadığım/bulamayacağım ne çok kitabım var...

Mim'i cevaplamakta çok geç kaldığım için ben kimseyi mimlemiyorum.

24 Kasım 2010 Çarşamba

Öğretmenim Canım Benim :)



Başta "kıymetlim" olmak üzre;
tüm öğretmenlerimin,

çocuklarımın öğretmenlerinin,

öğretmen olan arkadaşlarımın...

velhasıl hayatımdan gelmiş geçmiş tüm öğretmenlerin

ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN :)

22 Kasım 2010 Pazartesi

Giden Yaşım

Bugün itibariyle 31 yaşımı ardımda bırakmış bulunuyorum:)

İnsan hiç unutmam sandığı ne çok şeyi unutuyor…

Yazmazsam giden yaşımdan aklıma neler kalır yıllar sonra bilemiyorum o yüzden işte burada zamana birkaç not düşüyorum.


Giden yaşımda ben;

Çok okudum, az yazdım…

Çok gezdim, az yürüdüm:)

Çok konuştum, çok düşündüm, çok ağladım, çok güldüm…

Geride kalan yaşlar biriktikçe uyanmak zorlaşsa da mümkün olduğu kadar az uyudum, yanlışlıkla çok uyuduğumda huysuz uyandım:)


Yine çok kahve içtim, kahveyle samimiyeti ilerlettim, kahvem her an elimin altında olsun istedim. “Bi kahve içelim mi?” sorusuna hiç hayır diyemedim:)


Bilgisayar başında iş için sabahlarken bir yandan da “farmville”de sebzeler, meyveler ektim biçtim, türlü çeşit hayvan yetiştirdim, evler, barınaklar inşa ettim :)


Ev işleri, özellikle mutfak kendini bana sevdirmeyi bu yıl da başaramadı:)

Ama mesela hiç sevmediğim çiçek yetiştirmeye merak saldım, evimin her köşesini çiçek saksılarıyla donattım.


Giden yaşımda “sevdiğim renk” diye bir şeyin pek olmadığına, her rengin her tonunu ayrı ayrı sevdiğime karar verdim:)


“Süzülün uçuşun beni de, Beni de alın götürün…” diye başlayan şarkı tüm yaşlarımın en güzel şarkısı olmaya devam etti…


Yıllarca hiç görüşmediğim, haber almadığım eski dostlarımı buldum, aradan onca zaman geçmemiş gibi kaldığımız yerden devam edebilmenin mutluluğunu yaşadım.

Hep hayatımda olsun istediğim yeni insanlar, güzel insanlar tanıdım, gülümseten anılar biriktirdim. Cins insanlar da tanıdım bir daha karşıma çıkmamasını dilediğim, sayelerinde keyif kaçıran anılar edindim…


Edindiklerime sevindim, yitirdiklerime üzüldüm…

Üzüldüklerime baktığımda, bunları dert edemeyecek kadar büyük dertlerimin olmadığına şükrettim.


Hastalığın ve ölümün her an, herkese eşit mesafede olduğunu ama yine de genç ölümlerin çok acı verdiğini gördüm.


Ve bir de, giden yaşımda ilk kez teyze oldum, teyzelikle tanıştığıma pek memnun oldum:)

Yeğenimin teyzesi olmak keyif verse de sokakta/parkta “teyze” diye seslenen çocukları duymazdan geldim, kaçan toplarını onlara atmadım, “be hey şaşkınlar, olsam olsam ablanız olurum ben sizin” diye söylendim :)


10’lu yaşlarım yüz yıl kadar uzundu, 20’ler o kadar değilse de çabucak geçti diyemem, bakalım 30’lar nasıl olacak? Elbette çok acele etmemesini tercih ederim:)


İyi ki anne-babamın çocuğu,

kardeşlerimin ablası,

kıymetlimin kıymetlisi,

çocuklarımın annesi,

dostlarımın dostu doldum…

İyi ki yaşadığım şehirde, yaşadığım zamanda doğdum…


İyi ki doğdum:)


22 Kasım 1979’dan 31 Yıl Sonra ;)


www.bursalianneler.com

10 Kasım 2010 Çarşamba

MATMAZEL NORALİYA'NIN KOLTUĞU


Yayınevi: Ötüken Neşriyat
Basım Tarihi: 1995
Sayfa Sayısı: 308



Arka Kapak:

Karşılaştığı bir takım olağanüstü olayları benimsediği materyalist ve pozitivist felsefelerle açıklayamayan, şüphe, tereddüt ve bunalımlar içinde kıvranan bir gencin çevresindeki bazı kişilerin telkinleri ve açıklamaları ile bunalımdan kurtulup huzura kavuşmasının hikâyesi... Materyalizmle mistisizm arasında gidip gelen beyin sancıları... Peyami Safa'nın dünya görüşü ve fikirlerini en güzel işlediği eserlerindendir.


Okuduğum ilk Peyami Safa eseri.

Matmazel Noraliya' nın Koltuğu bir psiko-analiz romanı...

Günümüz kitaplarından sonra böylesine uzun cümleler, ayrıntılı tasvirler kitabı bitiriş zamanınızı uzatabilir:) Uzun derken öyle böyle değil, yarım sayfayı bulabiliyor cümleler:) Tasvirler öyle güçlü, öyle ayrıntılı ki okuduklarınız zihninizde kolaylıkla resmediliyor. Örneğin, yüz felci geçirmiş komşu kadınla sohbetini öyle bir aktarışı var ki kadın ete kemiğe bürünüp karşınızda beliriyor sanki.

“…Fakat yüzünün felç geçiren tarafındaki göz, yabancı bir ruha aitmiş gibi tarafsızlığını muhafaza ediyor ve yanı başındaki gözün içinde kopan kıyametlerden habersiz ve dalgın duruyor. Rahmetlinin pencereyi açtıktan sonra mandalı sürmeyi unutması üzerine, arkasını döner dönmez kopan şangırtının hatırası bu iki göze başka başka vuruyor. Felç geçiren yanağın üstündeki göz geçmiş zamana dürbünün tersinden bakıyormuş gibi soğuk, öteki göz geçmişi hal içinde seyrediyormuş ve içine sıçrayacak cam parçalarından korunmak istiyormuş gibi çırpınıyor; ve kadın kendisini bu tek gözün içine sığdırarak bağırıyor…..”

Romanda pek çok ifadeyi dönüp tekrar tekrar okudum. Delilik ile aptallığın kıyası, aşkın tarifini oldukça etkileyici bulduğumu söylemeliyim.


Dediğim gibi cümleler öylesine uzun ve birbirine öylesine bağlı ki altı çizili satırlarımı buraya yazamıyorum:)


Ben keyifle okudum fakat daha şık, daha net bir son beklediğimi, beklediğimi bulamadığımı da belirteyim...

15 Ekim 2010 Cuma

ÇOCUĞUNUZUN YETENEĞİNİ KEŞFEDİN



İki hafta kadar önce şuradaki hediye kitap formunu doldurmuştum. Kitabım geldi, "Anaokulu Dergisi"nin birinci sayısıyla beraber. Dergi oldukça renkli, keyifli, kitaptaysa ayrıntılı açıklamaların ardından 2-5 yaş arası çocuklar için hazırlanmış yetenek testleri çıkıyor karşınıza.

Prof. Dr. Sabiha Keskin Paktuna yazılarını-röportajlarını okuduğum, televizyon programlarında denk gelirsem ne söylediğini merak ettiğim kişilerden biri. Fakat ücretsiz olmasa böyle bir kitap almayı/çocuğumu bu tarz testlerden geçirmeyi gerekli bulur muydum? Hayır:)

Sizin de 2-5 yaş arası bir çocuğunuz varsa ve sizde de "hediye" ve "kitap" kelimelerini bir arada duyduğunuzda atlama hissi uyanıyorsa acele edin, kampanyanın bitişine 16 gün kalmış:)

26 Eylül 2010 Pazar

YAKINLIK



Yayınevi : Timaş Yayınları
Basım Tarihi: 2009
Sayfa Sayısı: 240

Arka Kapak:
Ne içine kapanmak sorunları çözer hayatta, ne de alıp başını gitmek.
Çünkü insan gittiği yere kalbini de götürür.
Kalbin her zaman aradığıysa ‘yakınlık’tır.

Mustafa Ulusoy, bizi kalbimizin aradığı ’yakınlık’a çağırıyor. Yine, insanın iç dünyasında olup bitenlere ’yakın’dan ve bilgeliği arayan bir bakışla yaklaşıyor. Narsistik rzu çağına, varlığın dilini okuyup dilsizlikten kurtlmaya, insanla kâinat arasındaki bağlılığa, kadın erkek ilişkilerine, çocuklara Mutlak Varlığın nasıl anlatılacağına, sonsuzun tanığı olmaya değiniyor.

Kimi zaman öykü, kimi zaman makale kıvamında denemeler biçiminde kaleme aldığı yazıların hepsi gelip bir noktada buluşuyor: Kalbin O’na yakınlığı.


“İki insan arasındaki mesafenin hiç kapanmayacağını ve bir insanın başka bir insanı mutlak olarak anlayamayacağını fark edince, kalbini O’na açtı. İstediği şeyi insanlar veremeyecekti. İnsanların kötü niyetinden kaynaklanmıyordu bu. İstediği şeyi vermiyor değillerdi. Veremiyorlardı. Onu mutlak olarak ancak Mutlak Varlık anlayabilirdi. O’nun kendisini mutlak olarak anladığını hissedince, içindeki uzaklıklar kapandı; Mutlak Varlık, ona mutlak yakındı.”

Yakınlık, yazarın ikinci deneme kitabı. Öykü lezzetinde, makale ciddiyetinde denemeleriyle Mustafa Ulusoy yine psikiyatrist - yazar kimliklerini harmanlıyor.

Kişinin iç dünyasına dair çözümlemeleri, evlilik ve aile hayatına dair tespitleriyle yaşadığımız çağa dair incelikli ve derin analizler okuyucuyu bekliyor. Değişik konulardan oluşsa da her denemenin gelip dayandığı nokta: YAKINLIK.

Ve... Mustafa Ulusoy yazıları bana çok iyi geliyor :)

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Kitap Ödüllü Yarışma


Şu an bir kitap blogunda gezindiğinize göre bu haber sizi de sevindirecek sanırım :)

KitapKolik.Net "kitap" ödüllü bir yarışma düzenliyor. Üstelik kazandığınızda hediye edilecek kitabı siz seçiyorsunuz!

Yarışmanın ayrıntıları için tıklayınız lütfen KitapKolik.Net :)

17 Ağustos 2010 Salı

KİTAPKOLİK



Röportajlar ve kitap kritikleriyle okurlara rehber olabilmek adına başlatılmış çok güzel bir proje KitapKolik.
Bu projeye katkıda bulunabilmekten çok mutluyum:) İşte ilk yazım ÇİKOLATA... Hadi bakalım, kitabımız bol olsun ;)

8 Ağustos 2010 Pazar

FARKINDALIK



Yazar: Osho
Yayınevi: Ovvo
Yayın yılı: 2004
Sayfa Sayısı: 224


Arka Kapak:

Ben sana bir ahlak dersi vermiyorum. "Bu doğru, bu yanlış, bu ahlaklı, bu ahlaklı değil" demiyorum. Bunların hepsi çocukçadır. Ben sana çok basit bir kriter veriyorum: "FARKINDALIK" Eğer farkındalıkla bir şey yaparsan doğru olmak zorundadır çünkü farkındalıkla hiçbir şeyi yanlış yapamazsın. Ve farkındalık olmadan da herkes tarafından takdir edilen kimi şeyleri çok iyi yapabilirsin. Ama ben hala ona yanlış diyorum çünkü farkında değilsin. Ve yanlış sebeplerden dolayı yapmış olmalısın. Farkındalık olmadan onların sadece gösteriş, ikiyüzlülük olduğunu biliyorum. Onlar seni yapmacık hale getirir. Seni özgürleştirmezler, seni özgürleştiremezler. Tam tersine seni hapsederler.


Altı Çizili Satırlarım:

Gelecek saf potansiyeldir; gerçekleşmediği sürece ondan emin olamazsın. Geçmiş saf gerçekleşmedir; olmuştur. Artık onunla ilgili bir şey yapılamaz. Bu ikisinin arasında, şimdiki zamanda insan durup bu iki imkansızlığı düşünür. O gelecekle ilgili her şeyden emin olmak ister ve bu yapılamaz. Bunun kalbinde mümkün olduğunca derinlere inmesine izin ver: Bu yapılamaz. …Geçmiş gerçekleşti, o ölü bir olgudur. Ona hiçbir şey yapılamaz. Yapabileceğin en iyi şey onu yeniden yorumlamaktır, hepsi bu. …bir kez bu iki şey yapıldığında, her türlü aptallıktan özgürleşirsin.”

“Zihin bir gezginin elbisesinde biriken tozlar gibidir. Ve sen milyonlarca yaşamın boyunca hiç banyo yapmadan seyahat edip ve seyahat edip duruyorsun. Çok toz birikti, doğaldır ki bunda yanlış bir şey yok; bu böyle olmak zorunda. … eğer seyahat edersen tozlanırsın. Ama onunla bir olmaya gerek yok çünkü onunla bir olursan başın derde girer; çünkü sen toz değilsin, sen bilinçsin… Farkındalık senin varlığındır ve farkındalığının etrafında topladığı toz da senin zihnindir.”


Osho okuyorum bir süredir, iyi geliyor bana. Her şeyi biliyoruz biliyorum:) Ama yine de yaşadığımız sürece bildiklerimizi farklı ifadelerle hatırlama ihtiyacı duyuyoruz. Benim için de Osho farklı bir pencere oldu, “Farkındalık”ı özellikle öneriyorum. Herkesten çok kendime ve her zamandan daha çok tam da şimdi!


NEFES


Yazan: Nuriye Akman
Yayınevi: Doğan Kitapçılık
Yayın yılı: 2004
Sayfa Sayısı: 317


Arka Kapak:

'... İğde camdan içeri üflemeye başladı. üçünü de bir ürperti sardı. Nice sonra kaos bitti. Ağacın ritmi çocuğa doldu. Toprağın altında yürüyen tüm böceklerin ayak sesleri yorganın altına sızdı. Ardından otların solukları yastığa ilişti. Uzak denizlerden iki dalga yanaştı ruhuna; bir yükseldi, bir alçaldı; hışırdayarak çarşaf olup çocuğun altına uzandı. Sırrı tempo tutar gibi nefesini onlarınkine uydurdu. Korkusu buharlaştı. Yine de sükunundan bir kelime bile doğmadı... Ve... Biz size kaval çaldık, siz oynamadınız. Biz yas tuttuk, siz ağlamadınız. Biz size ağıt yaktık, siz dövünmediniz! Gönlüne sağlık, Nuriye Akman'
Alev Alatlı

'Ses getirsin, okura ders versin, yazarını yüceltsin niyetiyle kaleme alınan 'akılcı romancılık' geleneğinden başlı başına bir sapmadın Nuriye Akman'ın romanı. Bitimsiz bir nefes, yankılarıyla çoğalan bir çığlık, varmaktan ziyade akmaya meyyal bir yolculuk ve belki de en önemlisi, okur ile yazarı, hüzün ile umudu hemhal kılan vecd halidir bu canım roman.'
Elif Şafak


Sakin kafayla, "içine dalarak" okunması gereken kitaplardan biri bence. Bu sebeple zaman zaman geri dönüp tekrar okuduğum cümleler/paragraflar oldu. "İç sesiyle" yakınlaşmaktan hoşlananlar için rahatlıkla tavsiye edebilirim...


21 Mayıs 2010 Cuma

KÜÇÜK ARI




Yazan : Chris Cleave
Çeviren : Nalan Çeper
Yayınevi: Pegasus Yayınları
Basım Yeri-Tarihi: İstanbul / 12.1.2010
Sayfa: 344



Arka Kapak:

Size bu kitapta ne olduğunu anlatmak istemiyoruz; çünkü gerçekten çok özel bir hikâye ve biz onu bozmak istemiyoruz.

Yine de bu kitabı almanıza yetecek kadar bilmeniz gerektiğinden, sadece şu kadarını söyleyelim:

Bu, yaşamları kaçınılmaz bir şekilde çarpışan iki kadının hikâyesidir. Ve biri korkunç bir seçim yapmak zorundadır.

İki yıl sonra tekrar karşılaşırlar ve hikâye burada başlar…

Bu kitabı okuduğunuzda herkese anlatmak isteyeceksiniz. Bunu yaptığınızda, lütfen, neler olduğunu anlatmayın; çünkü bütün büyü, olayların akışında…

“Bir sonraki Uçurtma Avcısı.”

—Library Journal

“Sizi alıp götürecek’’

—Washington Post

“Okuduktan sonra unutmanız hiç de kolay olmayacak.”

—Financial Times

"Hiç tartışmasız 2009’un açıkara en iyi kitabı"

--Metro

Kitap hakkında söyleyebileceğim en önemli şey; kesinlikle "Uçurtma Avcısı" ile kıyaslanamaz. Akıcı, kendini okutan, yormayan bir kitap. Ama abartıldığı gibi muhteşem, unutulmaz, derin izler bırakan bir kitap değil emin olun :)


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...