24 Kasım 2010 Çarşamba

Öğretmenim Canım Benim :)



Başta "kıymetlim" olmak üzre;
tüm öğretmenlerimin,

çocuklarımın öğretmenlerinin,

öğretmen olan arkadaşlarımın...

velhasıl hayatımdan gelmiş geçmiş tüm öğretmenlerin

ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN :)

22 Kasım 2010 Pazartesi

Giden Yaşım

Bugün itibariyle 31 yaşımı ardımda bırakmış bulunuyorum:)

İnsan hiç unutmam sandığı ne çok şeyi unutuyor…

Yazmazsam giden yaşımdan aklıma neler kalır yıllar sonra bilemiyorum o yüzden işte burada zamana birkaç not düşüyorum.


Giden yaşımda ben;

Çok okudum, az yazdım…

Çok gezdim, az yürüdüm:)

Çok konuştum, çok düşündüm, çok ağladım, çok güldüm…

Geride kalan yaşlar biriktikçe uyanmak zorlaşsa da mümkün olduğu kadar az uyudum, yanlışlıkla çok uyuduğumda huysuz uyandım:)


Yine çok kahve içtim, kahveyle samimiyeti ilerlettim, kahvem her an elimin altında olsun istedim. “Bi kahve içelim mi?” sorusuna hiç hayır diyemedim:)


Bilgisayar başında iş için sabahlarken bir yandan da “farmville”de sebzeler, meyveler ektim biçtim, türlü çeşit hayvan yetiştirdim, evler, barınaklar inşa ettim :)


Ev işleri, özellikle mutfak kendini bana sevdirmeyi bu yıl da başaramadı:)

Ama mesela hiç sevmediğim çiçek yetiştirmeye merak saldım, evimin her köşesini çiçek saksılarıyla donattım.


Giden yaşımda “sevdiğim renk” diye bir şeyin pek olmadığına, her rengin her tonunu ayrı ayrı sevdiğime karar verdim:)


“Süzülün uçuşun beni de, Beni de alın götürün…” diye başlayan şarkı tüm yaşlarımın en güzel şarkısı olmaya devam etti…


Yıllarca hiç görüşmediğim, haber almadığım eski dostlarımı buldum, aradan onca zaman geçmemiş gibi kaldığımız yerden devam edebilmenin mutluluğunu yaşadım.

Hep hayatımda olsun istediğim yeni insanlar, güzel insanlar tanıdım, gülümseten anılar biriktirdim. Cins insanlar da tanıdım bir daha karşıma çıkmamasını dilediğim, sayelerinde keyif kaçıran anılar edindim…


Edindiklerime sevindim, yitirdiklerime üzüldüm…

Üzüldüklerime baktığımda, bunları dert edemeyecek kadar büyük dertlerimin olmadığına şükrettim.


Hastalığın ve ölümün her an, herkese eşit mesafede olduğunu ama yine de genç ölümlerin çok acı verdiğini gördüm.


Ve bir de, giden yaşımda ilk kez teyze oldum, teyzelikle tanıştığıma pek memnun oldum:)

Yeğenimin teyzesi olmak keyif verse de sokakta/parkta “teyze” diye seslenen çocukları duymazdan geldim, kaçan toplarını onlara atmadım, “be hey şaşkınlar, olsam olsam ablanız olurum ben sizin” diye söylendim :)


10’lu yaşlarım yüz yıl kadar uzundu, 20’ler o kadar değilse de çabucak geçti diyemem, bakalım 30’lar nasıl olacak? Elbette çok acele etmemesini tercih ederim:)


İyi ki anne-babamın çocuğu,

kardeşlerimin ablası,

kıymetlimin kıymetlisi,

çocuklarımın annesi,

dostlarımın dostu doldum…

İyi ki yaşadığım şehirde, yaşadığım zamanda doğdum…


İyi ki doğdum:)


22 Kasım 1979’dan 31 Yıl Sonra ;)


www.bursalianneler.com

10 Kasım 2010 Çarşamba

MATMAZEL NORALİYA'NIN KOLTUĞU


Yayınevi: Ötüken Neşriyat
Basım Tarihi: 1995
Sayfa Sayısı: 308



Arka Kapak:

Karşılaştığı bir takım olağanüstü olayları benimsediği materyalist ve pozitivist felsefelerle açıklayamayan, şüphe, tereddüt ve bunalımlar içinde kıvranan bir gencin çevresindeki bazı kişilerin telkinleri ve açıklamaları ile bunalımdan kurtulup huzura kavuşmasının hikâyesi... Materyalizmle mistisizm arasında gidip gelen beyin sancıları... Peyami Safa'nın dünya görüşü ve fikirlerini en güzel işlediği eserlerindendir.


Okuduğum ilk Peyami Safa eseri.

Matmazel Noraliya' nın Koltuğu bir psiko-analiz romanı...

Günümüz kitaplarından sonra böylesine uzun cümleler, ayrıntılı tasvirler kitabı bitiriş zamanınızı uzatabilir:) Uzun derken öyle böyle değil, yarım sayfayı bulabiliyor cümleler:) Tasvirler öyle güçlü, öyle ayrıntılı ki okuduklarınız zihninizde kolaylıkla resmediliyor. Örneğin, yüz felci geçirmiş komşu kadınla sohbetini öyle bir aktarışı var ki kadın ete kemiğe bürünüp karşınızda beliriyor sanki.

“…Fakat yüzünün felç geçiren tarafındaki göz, yabancı bir ruha aitmiş gibi tarafsızlığını muhafaza ediyor ve yanı başındaki gözün içinde kopan kıyametlerden habersiz ve dalgın duruyor. Rahmetlinin pencereyi açtıktan sonra mandalı sürmeyi unutması üzerine, arkasını döner dönmez kopan şangırtının hatırası bu iki göze başka başka vuruyor. Felç geçiren yanağın üstündeki göz geçmiş zamana dürbünün tersinden bakıyormuş gibi soğuk, öteki göz geçmişi hal içinde seyrediyormuş ve içine sıçrayacak cam parçalarından korunmak istiyormuş gibi çırpınıyor; ve kadın kendisini bu tek gözün içine sığdırarak bağırıyor…..”

Romanda pek çok ifadeyi dönüp tekrar tekrar okudum. Delilik ile aptallığın kıyası, aşkın tarifini oldukça etkileyici bulduğumu söylemeliyim.


Dediğim gibi cümleler öylesine uzun ve birbirine öylesine bağlı ki altı çizili satırlarımı buraya yazamıyorum:)


Ben keyifle okudum fakat daha şık, daha net bir son beklediğimi, beklediğimi bulamadığımı da belirteyim...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...