23 Ağustos 2009 Pazar

OKUYUCU VELİNİMETİMİZDİR




Yazar: Fatma Karabıyık Barbarosoğlu


Yayınevi: İZ YAYINCILIK


Yayın Yılı: 2006


Sayfa Sayısı: 148

Arka Kapak:

Her şeyin birbirini tamamladığı bir dairenin içindeyiz. Birbirini tamamlarken, hapseden aynı zamanda. Beklerken bekleniriz.Özlerken özleniriz. Ağlarken ağlatırız. Bir uçtan bir uca sürer yolculuğumuz.Sonra başladığımız yere geri döneriz. Hem hiç gitmemişçesinedir bu geri geliş, hem hiç dönmemişçesine!. Daire tamamlandıkça hanemiz dolar. Ama doğru ama yanlış. Gâh davete icabet ederiz "okunulan" her sofraya oturdukça. Gâh "okuruz" tek tek herkesi davete icabet etsin diye. Herkes okuyan/okunan, okunan/okuyan olarak iz sürer. Eşitlendiğimiz pek çok payda var. Bu defa ortak payda okuyan ve okunan.Barbarosoğlu hepimizin adına cümleleri, klişeleri, şarkıları, okuyor. Hepimizin ağzına sakız olmuş cümlelerden zihnin haritasını çıkarmaya çalışıyor.

İKİ KİŞİLİK RÜYALAR



Yazar: Fatma Karabıyık Barbarosoğlu
Yayınevi: TİMAŞ YAYINLARI
Yayın Yılı: 2005
Sayfa Sayısı: 156

Arka Kapak:

Sulara anlatılacak rüyalardandı. Akan sular yoktu oysa. Su yerine kâğıt yetişti imdada. Okuyanlar önce duyduysalar, "İşte budur, ben de bu rüyanın tam şurasındayım" dediler. Böyle evler görmüşler, böyle bahçelerde yitirdikleri olmuştu. Ama kapıların bu kadar kendine açık ve bu kadar kendine kapalı olduğunu henüz bilmiyorlardı.
Şimdilik sadece fotoğraf ve arka kapak ekleyebildim, en kısa zamanda altı çizili satırlarımı da yazacağım burada;)

15 Ağustos 2009 Cumartesi

ACI DENİZ



Yazar: Fatma Karabıyık Barbarosoğlu

Yayınevi: İZ YAYINCILIK

Yayın Yılı: 2003

Sayfa Sayısı: 124

Arka Kapak:

Aynı zamanda sosyoloji doktoru olan yazar ihtimal iki bu disiplinden gelen bir bakış açısının da sahibi olarak, temelde modernleşme sürecinin hırpaladığı değerleri tevarüs etmeye aday bir insana yöneliyor.


Acı Deniz, giderek daralan. Kirlenen ve ikinci yarısı şiddetle ihmale uğramış bir dünyada iyi ve güzeli düşünmeye hakkımız olduğunu hüzünlü hem de çok hüzünlü bir dille hatırlatırken. Tercihini gelenekten yana koyuyor. Hoş geldin Acı Deniz. Yazarın o güzel cümlesiyle, "bahtınız açık olsun ey kitaplar".

Seviyorum Fatma Karabıyık Barbarasoğlu cümlelerini :)

2 Ağustos 2009 Pazar

ELVEDA GÜLSARI



Yayın Yılı: 1996
Sayfa Sayısı: 244

Cins ve ünlü bir yorga olan Gülsarı adındaki atın doğumundan, yaşlanarak ölümüne kadar geçen fırtınalı hayat macerası, romanın ana konusu gibi görünür.
Tanabay gençliğinde hareketli bir hayat yaşamış, rejimin uygulamalarını hayata geçirebilmek için uğraşmış, iyi niyetli çalışkan bir adamdır. İkinci Dünya Savaşından dönünce mesleği olan demircilikle uğraşan Tanabay, çok sevdiği, saygı duyduğu Çora’nın ısrarı üzerine yılkıcılığa (at çobanlığı) başlar. Devraldığı sürüde Gülsarı isminde eşine ender rastlanacak çok değerli bir taypalma yorga at vardır. Tanabay bu atla bütün yarışlarda birinci gelir. Onun adını yörede duyurur. Bir gün bu at merkezden Çoranın yerine yeni tayin olan sekreterin bineği olamk üzere Tanabay’dan istenir. Tanabay önceleri dirense de vermek zorunda kalır. Lakin at her seferinde kaçıp eski sahibini bulmaktadır. Sekreterin adamları ata olmadık zulümler uygularlar, ayaklarına demir prangalar vururlar, eziyet ederler. Tanabay her şeye rağmen canla başla çalışarak sekreterliğin verdiği görevleri yerine getirmeye çalışır.
Bir defasında ondan yanına yardımcı gençler alarak koyun sürüleri ile uğraşması istenir. Tanabay kabul eder, Dağlarda, yaylalarda zor durumlarda kalır, işte burada eskilerin kullandıkları keçe çadırların çobanlık için ne kadar uygun olduğunu anlarken, gençliğinde bu çadırların kullanılmasına gösterdiği muhalefetten dolayı utanır. Ona koyunların kuzulayacakları zaman kullanması için tahsis edilen ağıl’ın viran durumda olması, hava şartlarının bozukluğu, yardım için yanına verilen gençlerin işi bırakıp gitmeleri, her seferinde daha fazla ürün isteyen merkez yöneticilerinin sorunlara ilgisiz kalmaları Tanabay’ın moralini bozar. O günlerde Çora’yla birlikte teftişe gelen müfettişe patlar, ona sadece konuştuklarını problemin çözümüne dair kafa yormadıklarını, hep daha fazla istemekten başka bir şey bilmediklerini söyler. Bunları söylerken kullandığı “yeni efendi” sözü onun devrim düşmanlığıyla yaftalanıp yargılanmasına ve partiden atılmasına kadar varacaktır.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...