Bu hafta sonu bayram
alışverişindeydim:)
Kendime bir çanta, bir ayakkabı,
kuzulara da birer pantolon almak için çıktım sözde.
Kuzulara birer pantolon, birer gömlek,
bilmem kaçar uzun kollu penye, bilmem kaçar eşofman altı derken bir de baktım
ellerin kollarım dolmuş, iftara ramak kalmış.
Allah’tan yolumun üzerindeki
çantacıdan içine en az “iki bebek bezi, bir paket ıslak havlu, bir tam takım
yedek kıyafet, bir paket çubuk kraker” sığacak büyüklükte, istediğim gibi bir
çanta buldum. Ayakkabıysa aceleye gelişi, içime sinmeyişi, bir de satıcının
fazla üzerime gelişi sebebiyle bayram sonrasına kaldı ya da başka bayrama:)
Onun yerine vitrininin önünden koşar adımlarla geçip iftara yetişmeye
çalışırken, iki saniyede vurulup, beş saniye de karar verip, on saniyelik
başarısız bir pazarlık girişiminin ardından topu topu bir dakika içinde satın
aldığım eteğeymiş kısmet:) Neye niyet neye kısmet diyelim:)
Bayram alışverişi dediğin çarşıdan ama
gerçek çarşıdan yapılır bana kalırsa. Uzun çarşı, okçular, kapalı çarşı alt üst
edilir…
İğne atsan kimin tepesine saplanır
bilinmez bir kalabalıkta istediğin yönde değil de içine karıştığın kalabalığın
seni sürüklediği yöne doğru akarak, ayaklarının üzerinde ayaklar taşıyarak,
birlikte gezdiğin kişiyi kaybetmemeye gayret ederek gezilir…
Sınırsız seçme hakkı kullanılır,
pazarlık edilir, tok satıcıya kızılır, burnu büyük tezgahtara sinir olunur,
şıkır şıkır tezgahlara bakıp çocuk sevinçler yaşanır…
Bayram alışverişi başka zamanlarda
edilen alışverişe benzemez, heyecan verir, mutlu eder, neşelendirir,
heveslendirir…
Hediyeler almak ister insan, renk renk
şekerler, lokumlar, çikolatalar, taze çekilmiş kahve; zambak, tütün, leylak,
limon kolonyaları, eşe dosta minik armağanlar…
Bayram alışverişi demek, bayrama
kavuşmanın sevinci, Ramazan’ı uğurlamanın tatlı hüznü demek…
Geliyor, geldi derken; imsak-iftar
arası sadece bedenimizi değil, benliğimizi perhize çekme çabasıyla; sahur
zamanı, iftar sofrası telaşıyla; davetlere, davet edilenlere koştururken
mübarek Ramazan’ın sonuna yaklaştık, “ne çabuk geçti, ben bir şey anlamadım”
serzenişlerini seslendirmeye başladık.
Sabrın sonu selamet malum; Ramazan’ı
önce bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesinde gönlümüzün tüm
dileklerini kabule sunarak, hemen ardından da tarife ne hacet, adı üstünde Bayram
ederek nihayetlendireceğiz.
Bu gece Kadir gecesi; her geceyi kadir, her karşılaştığı
insanı Hızır bilenlerin gecesi… Bin aydan, yani seksen üç yıldan yani bir
ömürden hayırlı bir gece… Hani bir cin çıkar ya lambanın içinden, “dile benden
ne dilersen!” diye, işte o masalın gerçeğe dönüşü bu gece…
Anne olalı kendim için dua edemez
oldum, bütün dilek haklarımı kuzucuklarım için kullanıyorum, anne olan bilir,
sadece kendi yavrusu değil, hayvan yavrusu dahil ne kadar ana kuzusu varsa
“anne olan”ın yüreğindedir, dilindedir, dileğindedir...
Dilerim kuzucuklar anneciklerinden
hiç ayrılmasın, aç bi-ilaç kalmasın, savaşın ortasında olmasın,
atılmasın, satılmasın, canı yakılmasın…
Dilerim bütün kuzucuklar bayram
etsin!
Hepsi bir gece önceden bayram
banyosunu yapsın, mis gibi yatsın, heyecandan yatağında tepişsin dursun:) Sabah
erkenden annesinin kondurduğu öpücükle uyansın, bayramlıklarını giysin, camda
babasının bayram namazından dönüşünü beklesin, el öpsün, kapı kapı dolaşsın,
harçlık, şeker toplasın, kolonya koksun... Hepsinin yanakları öpülsün, saçları
okşansın...
Dilerim bu bayram, bütün çocuklara
bayram olsun!
* www.bursalianneler.com adresinde
08.10.2007 tarihinde yayınlanan yazım. O yılın arşivi kalktığı için tekrar paylaşmak istedim.
1 yorum:
Herkes kendi gerçekliği ile yaşıyor bayramları.Eski insanlar olmadığı için eski bayramların tadını özler oldum.Kefeni yırtmak gerekir.Çok zor çok .
Yorum Gönder